Özel Eğitim Sınıflarında Kamera Zorunlu Hale Getirilmeli
Öğrencilerin can güvenliği, sadece sınıf kapısının kilitli olmasıyla sağlanamaz. Özellikle otizmli ve özel gereksinimli çocuklar söz konusu olduğunda, güvenlikten kastımız fiziksel kapılar değil; etik sınırların, hukukun ve denetimin çizdiği duvarlardır. Ne yazık ki Türkiye’nin dört bir yanından gelen haberler, bu çocukların sınıf içinde darp edildiğini, fiziksel ve psikolojik şiddete maruz kaldığını gösteriyor. Üstelik bu çocukların büyük bölümü konuşamıyor, kendilerini ifade edemiyor, olup biteni ailesine aktaramıyor. Kamera yoksa, kanıt da yok. Kanıt yoksa, adalet işlemiyor.
İnternet medyasında onlarca örnek var. Mersin’de bir rehabilitasyon merkezinde öğretmenin otizmli çocuğu tokatlaması, İzmir’de bir okulda öğrencinin başına sandalye atılması, İstanbul’da down sendromlu bir çocuğun saçından tutulup sınıftan sürüklenmesi… Tüm bu olaylar, ancak gizli çekimlerle, dışarıdan gelen ihbarlarla ya da başka bir öğrencinin ailesinin baskısıyla ortaya çıktı. Oysa sınıfta kamera olsaydı, olay anbean kaydedilir, mağdurun hakkı anında korunurdu.
Bu noktada sıkça dile getirilen bir itiraz var: “Sınıf, özel alandır.” Hayır, değildir. Sınıf, kamusal bir görev alanıdır. Nasıl ki bir bankacının masası ya da bir doktorun muayene odası kamusal hizmet alanı sayılıyorsa; özel eğitim öğretmenlerinin sınıfı da kamu hizmeti verilen alandır. Burada birey-devlet ilişkisi değil, kamu yararı ve şeffaflık ilkesi devrededir. Öğretmenin mahremiyeti değil, çocuğun güvenliği esastır.
Kamera zorunluluğu, yalnızca çocukların değil, aynı zamanda öğretmenlerin de güvenliğidir. Asılsız şikayetlerin önüne geçmek, suistimal edilen iddiaları bertaraf etmek ve gerçekleri ortaya çıkarmak için de kayıt sistemi şarttır. Kameranın olduğu bir yerde, davranışlar da bilinç düzeyi de değişir. Çünkü herkes bilir ki artık “bir göz izliyor” ve bu göz, kimsenin tarafında değil; hakkın, hukukun tarafındadır.
Bir diğer gerçekse şu: özel eğitim kurumlarının bir kısmı, bu işi bir rant kapısına dönüştürmüş durumda. Eğitim kalitesi geri planda kalırken, personel seçimi bilinçsiz, deneyimsiz ve zaman zaman ehliyetsiz kişilerden yana yapılabiliyor. Bu durumda olan en zayıf halka kim oluyor dersiniz? Tabii ki kendini savunamayan özel çocuklarımız. Oysa bu çocuklar, toplumun en korunması gereken bireyleri. Onların güvenliği bir lütuf değil, anayasal bir haktır.
Peki çözüm ne? Çok net: Tüm özel eğitim sınıflarında ve rehabilitasyon merkezlerinde kamera sistemi zorunlu hale getirilmelidir. Üstelik bu sistem yalnızca kayıt amacıyla çalışmalı; canlı izleme ve veri güvenliği kanunlara uygun biçimde düzenlenmelidir. Devlet, bu sistemi standart hale getirmeli, denetim görevini sadece “kağıt üstünde” değil, “görüntü kaydıyla” yürütmelidir.
Şunu unutmayalım: Kamera, bir güvenlik aracı değil; bir vicdan aynasıdır. O aynaya bakan herkes, kendi sorumluluğuyla yüzleşir. Bugün sınıfta kameraya karşı çıkanlar, belki de yarın kendi çocuklarının yaşadığı bir istismarı ispatlamak için bir görüntüye muhtaç kalabilir. İşte o gün geldiğinde, kamera isteyenlerin değil, kamera engelleyenlerin vicdanı sorgulanacaktır. 26.06.2025
Dedektif Gazeteci / Ali ERTURAN
dedektifgazeteci@gmail.com